Sanal Gerçeklik
Endüstri 4.0’dan söz ederken akla gelecek ilk sözcüklerden biri de “simülasyon”, dolayısıyla Sanal Gerçeklik oluyor.
1962’de Morton Heilig’in geliştirdiği Sensorama adlı cihazla başlayan Sanal Gerçeklik yolculuğunda bugün Oculus Rift’e ya da Google Glass projesine ulaşan bir noktaya geldik. Bu alandaki gelişmeler tüm hızıyla sürerken, Sanal Gerçeklik kavramını sadece video oyunları ve eğlence sektörüyle bağdaştırmak doğru değil. Bu kavram askeri uygulamalardan sağlık sektörüne; eğitimden turizme, mimariye ya da satış -pazarlamaya kadar pek çok farklı alanda uygulanabiliyor. Elbette endüstri de bu alanlardan birini oluşturuyor. Endüstriyel üretimdeki planlama, tasarım, üretim, servis, bakım, test ve kalite kontrol gibi her noktada sanal ortamlardan yararlanılabiliyor.
Dolayısıyla Sanal Gerçeklik, Endüstri 4.0’ın da temel özelliklerinden biri olarak ortaya çıkıyor. Örneğin, bir fabrikanın ne kadar verimli çalışacağını görmek için fabrikanın fiziksel olarak kurulmasını beklemeye gerek kalmıyor. Endüstri 4.0 çerçevesinde fabrika sanal ortamda kuruluyor, çalıştırılıyor ve analiz ediliyor. Sadece fabrika geneli değil, tek tek tüm üretim süreçleri ya da makineler de incelenip detaylandırılabiliyor. Örneğin, makinelerin servis ve bakımından sorumlu personel sanal ortamda uygulamalı eğitim alabiliyor, makinelerin ulaşılamayan parçaları dahi gözlemlenebiliyor, hata olasılıkları öngörülebiliyor.
Endüstri 4.0 kapsamında Sanal Gerçeklik’ten en çok yararlanan sektörlerden biri otomotiv. Bu sektörde sadece üretim değil, satış aşamasında da Sanal Gerçeklik kullanılıyor ve potansiyel müşteriler, araç satın almadan önce simülasyon aracılığıyla sürüş deneyimi yaşayabiliyor. Ayrıca opsiyonel uygulamalar, renk ya da aksesuar değişiklikleri gibi seçenekler de Sanal Gerçeklik ortamında sunuluyor.